»WebMaster : Mertcan Arslantaş.31/08/2010
Bu Web Sitesi Sosyal Bilgiler Dersi Adına Yapılmıştır.

burasiosmanli

Klasik Dönem

OSMANLI ORDUSU'NDA KLASİK DÖNEM

Osmanlı ordu teşkilatıAnadolu Selçuklularıİlhanlılar ve Memlüklüler devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu Ordusu'nun Başkomutanlık göreviniHakanlar yapmışlardır.

Yaya ve atlılardan oluşturulan kısma "yaya”, süvarileri ise "müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.

Osmanlı Devletinin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alaâddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil'in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf iki sınıf piyade ve süvari kuvveti kuruldu.

Osmanlı Devleti’nin beylik-devlet siyasetinden imparatorluk siyasetine geçişi imparatorluk içinde bağımsız güç bırakmak istemeyen, merkezi otoriteyi devşirme-kapıkulu-yeniçeri-enderun sistemiyle sağlamlaştırmak isteyen II. Mehmet ile başlamıştır.

II. Mehmet Yeniçeri ocağına büyük önem vermiş Çandarlı ailesinden sonra vezir-i azamlığa devşirme-kapıkulu kökenliler getirilmeye başlanmış ve yeniçeri-devşirme aristokrasisi Cem ve II. Beyazıt arasında çıkan taht kavgasında belirleyici rol oynayarak tımarlı sipahi-Türk aristokrasisine karşı üstünlük sağlamışlardır. Ayrıca bu devirde çok fazla kadın alış verişi olmuş,ilişkileri arttırmıştır. Kanunî Sultan Süleyman'ın ölümü ile, devletin henüz karalarda üstünlüğü, iç denizlerde hakimiyeti ve sosyal düzeni devam etmekte idi. Duraklama Döneminde artık ihtiyaç kalmayan yaya ve müsellemler ve voynuklar gibi bazı eski askeri birlikler kaldırılmıştır. Kapıkullarının sayısı 1610'larda 40.000'e çıkmış, tımarlı sipahi sayısı 20.000'e düşmüştür. Sonuç olarak, tımar sisteminin bozulmasının en olumsuz tarafı, devletin iktisadi yapısına yansımasıdır.

Gerileme döneminde, Avrupa örnek alınmaya çalışılmış, teknik ve ekonomik alanlarda yapılanmaya gidilirken Donanmanın yenilenmesi gibi askeri birtakım yenileşme çabalarına gidilmiştir.

  • III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması

  • Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları

  • İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi

  • Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi

  • Avrupa’da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi

gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmustur.

Kapıkulu Ocağı

Kapıkulu Piyadeleri ve süvarilerinden oluşmuştur.

Kapıkulu PiyadeleriAcemi OcağıYeniçeri Ocağı,Cebeci OcağıTopçu OcağıTop Arabacılar Ocağı,Humbaracı OcağıLağımcılarSakalarSolaklar

- Acemi OcağıAcemi Ocağı diğer bir ismiyle Acemioğlanlar Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda enderun için öğrencileri ve başta piyade kısmı olmak üzere kapıkulu ordusunun ihtiyaç duyduğu askerleri eğitmek için kurulmuş olan ocaktır. Osmanlı devletinin tebası olan halkların gayrimüslimolanlarının ve özellikle Balkanlar'dan 8-18 yaş arasında çocuk ve gençlerin toplanması ile uygulanan devşirme sistemiyle kaynak sağlanan Acemi Ocağı'nda çoğunlukla asker bazen de saraya bürokrat yetiştirilirdi.

Osmanlı Devleti sınırları içerisinde olan ailelerin birden fazla çocuğu olursa çocuklardan biri alınıp acemi ocağına gönderilirdi. Eğer o çocuk Hristiyan ailelerden alındı ise o çocuk önce (tercihen Bektaşi) bir Türk ailesine veriyorlar. Böylece Türkçeyi öğrenmeleri ve Türk-İslam geleneklerine göre eğitilmeleri sağlanıyor, ondan sonra Acemi Ocağı'na gönderiliyorlardı. Sonra Acemi Ocağı'nda belli bir süre içinde çocukların zekaları ve yetenekleri keşfediliyor. Yetenekliler yeniçeri ocağına, zekası üstün gelen çocuklar ise eğitimlerine devam etmeye saray okuluna giderler. Pençik usülüne göre, savaşlarda alınan tutsakların beşte birinin devlet hesabına yetiştirilmesi için Acemi Ocağı'na ayrılanlara acemi oğlanı denirdi. Burada aldıkları eğitimlerinin sonunda başarılarına göre ya Enderun ve diğer saraylara yollanırlar, ya da baştaYeniçeri Ocağı olmak üzere Kapıkulu Ocakları'na dağıtılırlardı.

İlk acemi ocağı I. Murat döneminde Gelibolu'da açılmıştır.

Yeniçeri OcağıYeniçeri, (Osmanlı TürkçesiيڭيچرىYeni askerOsmanlı Devleti’nde askerî bir sınıftı. Kuruluşunu Orhan Gazi veya I. Murad dönemlerine dayandıran görüşler bulunmaktadır. Yeniçeriler, Padişah’a bağlı Kapıkulu Ocakları’nın piyade kısmıdır. Osmanlı Devleti’nin sınırlarının genişlemesi ile, kuruluşundan bir süre sonra çocukların 8-18 yaşlarında alınarak bir asker yetiştirilmesi (devşirme) ile oluşturulmaya başlanmış, 17. yy’dan itibaren tekrar müslümanlardan da Acemi Ocağı’na alım yapılmaya başlandı. Devletin ilk yüzyıllarında çok yararlı olan ve Türklerin Rumeliye yerleşmesinde etkili olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından 1826’da kaldırıldı.Yeniçeriler barış zamanında İstanbul’u korur, sefer sırasında Padişah’ı korurlardı. Ayrıca devletin farklı bölgelerinde konumlanmış yeniçeri birlikleri de vardı.

Cebeci OcağıCebeci OcağıOsmanlı ordusunda, silahların temin edilmesi, korunması ve sefer zamanında cepheye götürülmesiyle görevli kapıkuluocağı idi. Ocağın mensuplarına, Cebeciler denilmekteydi.

Cebeci Ocağı, Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulmuştur.Banisi Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'dir. İlk zamanlarda bu ocağın mensupları,yeniçeriler gibi, acemi oğlanlar arasından seçilmekteydi. Bunlar, ocağa "şâkird" yani 'öğrenci' sıfatıyla alınırlar, sonra asıl Cebeciler arasına geçerlerdi. Maaş defterlerinden anlaşıldığına göre Cebeciler, 59 bölük ve 37 orta bölük olmak üzere 96 odaya ayrılmıştı. Cebeci ortaları, silah yapan, tamir eden, barutları geliştiren ve savaş araç-gereçlerini hazırlayan sınıflardan oluşuyordu. Bunların arasında ayrı bir sınıf olarak, humbara dökücüleri, barutçular ve lağımcılar da vardı.

Cebecilerin en büyük subayına, Cebecibaşı adı verilirdi. Cebecibaşılık makamı boşaldığı zaman, başkethüda bu makama tayin edilirdi. Ancak bazen, Cebehâne başçavuşunun, hattâ sonraları ocak dışından da, Cebecibaşı tayin edildiği olmuştur. Cebecilerin, rütbe bakımından, Cebecibaşı ve dört kethüdadan sonra sırasıyla, cebeci başçavuşu, büyük ve orta kumandanları, odabaşıları ve küçük subaylar gelirdi. Ocağın hesap işlerine "Cebeci Kâtibi" bakardı.

Bir minyatürde cebeci.

Cebeciler, başlarında iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve dört tarafı yeşil çuha olan şebkülah denilen serpuşu giyerler ve merasim esnasında bunun üzerine tüy takarlardı. Cebecilerin malûl ve ihtiyarları, ocaklarının kanunu üzere belli miktarda aylığa bağlanarak emekliye ayrılırlardı.

Cebehâne, Ayasofya Camii karşısında, son devirde yanmış olan adliye binasının yerinde idi. Burada zabit ve neferlerin odaları, silah ve sair harp malzemesi tamirhanesi ve depo bulunuyordu. Cebehâne için lâzım olan mamul ve gayri mamul bütün eşya, bu depoda bulunurdu. Yeniçerilere ait cebe (zırh) üzerlerinin kumaşları, tolga kılıfları, zırh keseleri, meşin, bakır, pamuk ipliği, keten, çelik, kayık, tüfenk maşası, cebehâne ambarında bulunan eşyadan bir kısmıdır. Bunlardan başka kürek, kazma ve bunların sapları, tüfenk kundağı ve diğer imal edilmiş malzemeler, hep burada bulunur ve yapılırdı. Bu eşyadan gerekli olanların donanmaya ve kalelere gönderilme sorumluluğu Cebecibaşıya aitti. Cebehâne'de levazım azaldığı zaman, bu noksanı Cebecibaşı dîvâna arz eder ve noksanlar tamamlanırdı. Yeniçeriler, devlet merkezinde bulunurlarken tüfenk taşımaları yasak olduğundan, bunların talim zamanlarında kullanacakları tüfenkleri, Cebecibaşı verir ve işleri bitince yine geri alırdı.

Kalelere silah ve cephane gönderilmesi, oradaki cephanenin muhafazası, Cebeci Ocağı tarafından gönderilmiş olan Cebecilere aitti. Bu kalelerdeki silah, cephane ve barut gibi harp levazımının muayeneleri ve işe yarayıp yaramayacağının tetkiki, Cebecibaşı tarafından yapılırdı. Kalelerde hizmet eden Cebeciler de, Yeniçeriler gibi üç sene müddetle kale hizmetinde bulunurlar ve sonra merkeze getirilip, yerlerine başkaları gönderilirdi. Bu cebecilerin başlarında zabitleri bulunurdu.

Savaş zamanında, yeniçerilere ait harp levazımatı, Cebeciler vasıtasıyla katır ve develerle nakledilir ve harp mıntıkasına girildikten sonra, kendilerine dağıtılırdı. Ordu, savaş meydanında yerini aldığı zaman, Cebeciler ordunun merkez cephesinin gerisinde bulunurlardı.

Cebecilerin sayıları, devirlere göre artıp eksilme göstermiştir. Kanunî devrinde sayıları 700 iken, 1570 yılında 4.000, Eğri Seferi'nde 3.000,IV. Murat devrinde 7.000 - 8.000 olmuş, 1702 yılında ise 2.500’e kadar indirilmiştir.

1826 yılında, II. Mahmud, yeniçerilerle birlikte artan itaatsizlikleri dolayısıyla Cebeci Ocağını da kaldırmıştır.

Daha sonra, modern bir anlayışla Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun kurulmasıyla birlikte, 1.054 neferden meydana gelen yeni bir Cebehâne sınıfı kuruldu. Sağ ve sol kol olarak tertip edilen ve birer Bölükbaşının kumandanlığı altında idare olunan bu yeni teşkilat,1860'a kadar varlığını korumuştur.

Topçu OcağıTopçu Ocağı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Kapıkulu Ocakları'nın yaya kısmına mensup, top dökmek ve kullanmakla vazifeli askerlerin bağlı olduğu ocaktır.

İlk seyyar topçu birliğinin fotoğrafı. (Abdullah Biraderler, 1880-1893)
Keçeli Nefer,
Yeniçeri Neferi,
Nizamı Cedid Binbaşışı 
III. SelimKurduğu Yeni Orduda Binbaşı,
Topçu Başı Topçu Kumandanı,
Binbaşı 
II. Mahmud’nin Kurduğu Yeni Orduda Binbaşı.

Sultan I. Murad devrinde yeniçeri ocağının teşkilinden hemen sonra, acemi ocağından alınan askerlerle ilk olarak topçu ocağı kuruldu. İstanbul’un fethinden sonra, Galata suru dışında Tophane denilen yerde topçu kışlaları ve sabit top dökümhânesi yapıldı. Zaman içinde, Belgrad,BudinTemaşvarİşkodraGülamberProvişte gibi yerlerde ihtiyaca göre tophaneler kurulup top döktürüldü.

Topçu ocağına sertopi adıyla da anılan topçubaşınezaret ederdi. Onun emrinde bulunan dökücübaşı(serihtegân), dökümhâneden sorumluydu. Onun da maiyetinde; yardımcısı, tâmirci, dökümcü, burgucu, yamacı, demirci, marangoz gibi zanaatkârlar bulunurdu.

Tophanenin, hesap ve alım-satım işlerine tophane emini bakardı. İmalât ve ihtiyaçlarından da Tophane Nazırı mesuldü. Topları kullanmak ise, ağa bölükleriyle cemaat ortaları'nın vazifesiydi. Beş ağa bölüğü ve yetmiş cemaat ortası vardı. Her orta veya bölükte bir çorbacı, bir odabaşı ve diğer küçük rütbeli subaylar bulunurdu. Ocak kethüdasıocak çavuşu ve katibi de, bu ocağın büyük amirleriydi. Topçu ocağı, sarı-kırmızı bayrak taşırdı.

Bir minyatürde topçu ocağı askeri.

 

 



 

 

 

 

 

 

Top Arabacılar OcağıTop Arabacıları OcağıKapıkulu Askerleri'nden piyadelerdirTopçu Ocağı'nın yaptığı topları savaş alanına götürmekle görevli olan ocaktır. Savaş toplarını savaş alanına götürürlerdi. Ocakta; arabacıbaşı, kethüda, başçavuş, kethüda yeri, ocak kâtibi, bölükbaşıodabaşıve halife adlı subaylar görev yapardı. Arabacıbaşı nezâretinde; nefer sayıları birle-elli iki arasında değişen, altmış üç tane top arabacıları bölüğü vardı.

Humbaracağı Ocağı : Humbaracı Ocağı, Osmanlı Devleti'nin askeri teşkilatı'nda humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak. Kumbaracı ocağı da denilmektedir.Dünyanın ilk havan topu sınıfıdır.

Humbara, demir veya tunçtan dökülmüş el bombasıdır.

Humbaracılık, Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyılda Mustafa ismindeki bir topçu bölükbaşısının ilk tunç humbara dökümhanesini kurmasıyla ortaya çıkmıştır. 1729'da Osmanlı’ya ilticâ eden ve Müslüman olduktan sonra Ahmed ismi verilen Kont Bonneval tarafından geliştirilip düzenlendi. 1783'teSadrazam Halil Hamid Paşa humbaracılar için yeni düzenlemeler getirdi ve 1792'de çıkarılan bir nizamnameyle humbaracıların yetkileri arttırıldı. Humbaracılar, Ahmed Paşa'nın çabalarıyla ordunun en disiplinli ve düzenli sınıfı durumuna gelmişti.

Humbaracı Ocağı'nın ıslahı ilk olarak 18. yüzyıldaHumbaracı Ahmed Paşa ve Sadrazam Osman Paşa'nın isteği üzerine gündeme gelmiştir. 1731'de ıslah projesi hazırlandı ve iki yıl sonra daÜsküdar'da Humbaracı Ocağı kuruldu. Böylece Bosna'dan 300 ulufeli humbaracı adayı ile çeşitli kalelerden seçilen 300 tımarlı humbaracı eğitime başlayarak humbara imalathanesi kurulması yolunda adımlar atıldı. Bir yasa ile tımarlılar 25'er kişilik gruplar halinde İstanbul'a giderek eğitim almaları sağlandı.

Kapıkulu Ocağı'ndaki bozukluklar ve düzensizlik zamanla Humbaracı Ocağı'nı da etkilemeye başladı. 1826 yılında Vaka-i Hayriye sırasında Humbaracıların devletin tarafında olarak topçu ve cebecilere destek olmuştur. Humbaracı Ocağı, Sultan II. Mahmud zamanında Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'nin kurulmasıyla kaldırılmış fakat varlığını Sultan II. Abdülhamid dönemine kadar sürdürmüştür.

Lağımcı OcağıLağımcılar Osmanlı Askeri Teşkilatı'nda yeniçerilerin içinde bir ocaktır. Görevleri özellikle kale kuşatmalarında tünel kazarak sur duvarlarına ulaşmak ve surları alttan havaya uçurmak veya kale içine kadar tünel kazarak kaleyi içten fethetmektir. Ateşli silahlarla yapılan savaşlarda da karşı sipere kadar tünel kazılıp bomba ile patlatılırak düşman askerine ve siperlerine zarar verilir. Lağım (tünel) kazma günümüzde de kullanılan bir savaş taktiğidir.Bu taktik sayesinde de İstanbul fethedilmiştir. Bunun yanında da Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodosu fethetmesinde büyük rol oynamıştır.

Kapıkulu Süvarileri : SilahtarSipahiSağ UlufecilerSol UlufecilerSağ Garipler, Sol Garipler'den oluşmaktaydı.

Silahtar : Silahtar Ağa enderunun en nüfuzlu siması ve amiriydi. Saray anane ve nizamına göre hasoda ağalarının en kıdemlisi olan padişaha silahtar olurdu, fakat asırlar boyunca daima padişahlar silahtarlarını hasodalılar arasından, sevdikleri ve itimat ettikleri bir sima olarak kendileri seçmişlerdi. Silahtar yapmak istedikleri zülüflü ağayı, aşağı koğuşlardan birinde de olsa, evvela bir fermanla hasoda'ya aldırtmış ve sonra da silahtar tayin etmişlerdir.

Silahtar ağa olmak bir enderunlu için en büyük gaye idi. Silahtar ağa padişah sabah namazı vaktinde haremden çıkıp enderun'a geldiği andan, bazen yatsı namazından sonra harem'e döneceği ana kadar sürekli hükümdarın yanında bulunurlardı.

Padişah ile devleti bilfiil idare eden sadrazam arasında muhabere vasıtası silahtar ağaydı. Bir sadrazam için silahtar ağa ile bağdaşmamak, en ufak bir bahane ile sadrazamın azline sebep olurdu. Bir silahtarın husumetine uğramak ise ekseriya vezirin idam edilmesine kadar giderdi. Saraydaki tüm silahlardan ve padişahın silahlarından sorumlu olurlardı altı bölük halkıda denen kapıkulu süvarilerinden silahtar bölüğünün başında bulunur ve savaşta merkezde padişahın yanında yer alırlardı.

Silahtar ağalar saraydan bir devlet memuriyetiyle çıkacakları zaman, kendilerine en az beylerbeyi rütbesiyle paşalık verilirdi. Son derece nüfuz sahibi gözde silahtarlar da vezir veya kaptanıderya gibi önemli mevkilere getirilirlerdi. Pek azı sonrada sadrazamlığa getirilirdi ve ekseriya da padişahın ya kızını yahut kız kardeşini alarak hanedana damat olurlardı.

Sipahi : 
Tımarlı Sipahiler ; 
Klasik çağ Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Tımarlı Sipahiler, ordu içindeki en kalabalık asker sınıfını oluşturur. Tımarlı sipahilerin Osmanlı askeri ve idari sistemi içindeki konumları Avrupalı tarihçilerce Orta Çağ Avrupası'nın şövalye sistemi ile karşılaştırılmalarına ve bazı kaynaklarda "Osmanlı şövalyeleri" olarak tanımlanmalarına neden olmuştur. 
Kökenleri ;  Tımarlı sipahi sınıfı temel olarak Türk atlı göçebe hayat tarzından kaynaklanan, Alp veya Batur olarak adlandırılan beye bağlı, asil, atlı savaşçı tipinin Klasik Osmanlı çağındaki ifadesidir. Bu asker sınıfı, Türklerin Ön Asya'ya göçerek yerleşik devletler kurması sürecinde bir profesyonel ordunun yaratılması amacıyla, göçebe savaşçı sisteminin yerleşik hayat düzenine uyarlanmasıyla doğmuştur. Büyük Selçuklu Devletinde "ıkta" adını alan ve daha sonraki süreçte "dirlik" olarak Türkçeleştirilen bu idari ve ekonomik sisteme bağlanan ve sipahilik ("sipahi" Farsça: silahşor, asker) adını alan bu savaşçı sınıfı Büyük Selçuklu ordusunun temelini oluşturmuş; daha sonra Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olan Anadolu Selçuklu ve diğer Türkmen devletleri de tımarlı sipahi sistemini geliştirerek sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin halefi olan (ve Ertuğrul Gazi'nin Söğüt ve Domaniç bölgesini Anadolu Selçuklu Hanı'ndan tımar olarak aldığı düşünülürse kendisi de kuruluşunu bu sisteme borçlu olan Osmanlı Devleti tımarlı sipahi asker sınıfını da diğer kurumları ile beraber miras almış, devletin genişleyerek Anadolu'ya yayılması sürecinde Sultan 1. Murad Han zamanında tam anlamıyla düzene oturmuştur. 
Özellikleri ; Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanında bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak. bununla hem kendini geçindirmek, hem de tımarının büyüklüğüne göre askeryetiştirmekti. Böylece hazineye yük olmadan ve ayrıca masraf gerektirmeden ordunun insan, silah, malzeme ve eğitim açısından her an harbe hazır olması ve barış zamanı da ülke genelinde asayişin korunması sağlanıyordu.

Timarlı sipâhiler tamâmen Türk soyundan gelirdi. Hatta bu durum tımarlı sipahi kanunnamesinde özellikle belirtilerek Türk soylu olmayanların sipahi olması yasaklanmıştır. Bu yasağın kökeninde tımarlı sipahiliğin Oğuz kabile toplum sistemine dayanan kökenleri olduğu düşünülmektedir.Bu sebepten ötürü sadece nüfus çoğunluğunun Türk olduğu eyâletlerde timar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır. Tımar her eyâlette bulunmazdı. Meselâ Cezâyir, TunusTrablusgarbMısırYemenBağdat gibi eyâletlerde tımar ve zeâmet yoktu.

“Ednâ” denilen küçük timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri alay beyi rütbesindeki yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı.

İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.

Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Her üç bin akça için sipâhi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdu. Cebeli (cebe: zırh) denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bâzı timarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.

Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeliyi getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da aynı muâmele tatbik olunurdu.

Viyana Kuşatması esnasında bir sipahi

Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirli yerinde toplanırdı. O kazâdaki timarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.

Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipâhi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi. Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.

Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için timar ve zeâmetin bağlı olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi. Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu sûretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.

Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı. Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi.

Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında timarlı sipâhiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 timarlı sipâhi vardı; bunun 74.000’i Rumeli, 91.600’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi. Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi.

İlk zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz veya bâzı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.
Silahları ve Savaş Taktikleri ; Tımarlı sipahiler askeri olarak "ağır süvari"kategorisine girmektedir. Savaşa kendileri ve atları tam zırhlı olarak katılan Tımarlı sipahilerin tipik zırhları: göğüs, karın ve sırtı birbiri üzerine bindirilerek perçinlenmiş şeritler halindeki çelik levhalarla desteklenmiş etekte dize, kollarda dirseğe kadar uzanan örme zırh, yine çelik levha ve zincirden yapılan ve bacakları koruyan "dizçek", yekpare çelik veya bronzdan yapılmış ve önkolu koruyan "kolçak" ve çelik veya tombaktan hareketli burunluklu ve zincir enselikli Türk tipi miğferden oluşmaktadır. Uzak mesafede at üzerinde ok ve yay ile cirit kullanan tımarlı sipahiler göğüs göğüse muharebede kargı, sagir balta, şeşper, bozdoğan, topuz, eğri Türk süvari kılıcı ve kama kullanırdı. Kalkanları ise çelik, bronz veya madeni göbekli ibrişim sarmalı söğüt dallarındanyapılmış hafif, orta boy yuvarlak kalkanlardı. Kanuni döneminden itibaren hafif ateşli silahların da etkin olarak savaş alanına girmesiyle at üzerinden ateşlenebilecek karabina ve piştov gibi ateşli silahlar da sipahilerin silahları arasına girdi.

Tımarlı Sipahiler has ordunun merkezi teşkil ettiği savaş düzeninde sağ ve sol kanatlarda yer alırdı. "Kaz kanadı", "Hilal" veya "Turan taktiği" olarak adlandırılan stratejide akıncıların sahte saldırı ve geri çekilmelerini takip ederek saldıran düşman birliklerinin ardını alarak çembere almak ve çevirdiği düşmanı göğüs göğüse mücadelede imha etmek tımarlı sipahilerin göreviydi.

Sipahi eğitiminde binicilik en önemli unsurdu. Özellikle süvari okçuluğu becerisine önem verilirdi. Sipahi adaylarına kemankeşlik, cirit, matrak ve çevgen oyunları, kılıç başta olmak üzere silahların kullanımı ve karakucak güreş öğretilirdi.

Sağ Ulufeciler :  Sağ Ulufeciler (Ulûfeciyân-ı Yemîn), Osmanlı Devleti askeriyesinin Hassa Ordusu'nun Süvariler kısmında yer alırdı. Bu bölüğe Yeşil Bayrak da denilirdi. Sağ ulufeciler 120 bölükten oluşurdu. 

Görevleri ;  Sağ ulûfeciler, seferde pâdişahın sağında yürüyen sipah bölüğünün sağında yürürlerdi. Savaş meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının sağında dururlardı. Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı. Ulufecilerden toplam 7 kişi tayin edilen bölük subaşılığına Subaşı sıfatıyla sağ ulufecilerden 4 kişi tayin edilirdi. Ayrıca ordu için de büyük bir önemi vardı. Bu yüzden sağ ulufeciler Osmanlı Donanması'nda yer almaktadır. 


Sol Ulufeciler :  Savaşta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı. 

Görevleri ;  Sol ulûfeciler, seferde pâdişahın sağında yürüyen sipah bölüğünün solunda yürürlerdi. Savaş meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının solunda dururlardı. Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı. Ulufecilerden toplam 7 kişi tayin edilen bölük subaşılığına Subaşı sıfatıyla sol ulufecilerden 3 kişi tayin edilirdi.Ayrıca ordumuz için de büyük bir önemi vardı. Bu yüzden sol ulufeciler osmanlı donanmasında yer almaktadır. 
 

EYALET ASKERLERİ 

Yerli KuluAzabSekbanTüfenkçiİcareli

Serhat KuluDeliler (Deli), GönüllülerBeslilerTopraklı SüvariTımarlı Sipahiler ve Akıncılar



Copyright © 2012 burasiosmanli.tr.gg|Tüm Hakları Saklıdır...| Ankara |Mertcan Arslantaş| İletişim ||Yorumlar
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol